Ütopya
Orada yaşayanlar her daim mutlu, her an huzurlu ve geleceğe dair büyük umutlar besliyorlardı.
Herkes iyi eğitimli, kültürlü ve bir o kadar da erdemli bir hayat sürüyordu.
Çocuklar daha küçük yaşlardan itibaren, bu kültüre uygun yetiştiriliyor, önce ben demeyi değil empati yapabilmeyi öğreniyorlardı. Küçüklere aileleri tarafından ilk öğretilen kelimeler “teşekkür ederim” ve “özür dilerim” idi. Hem kendi aralarındaki tavır ve davranışlarında, hem de büyüklerine karşı hep saygı ve sevgi çerçevesinde hareket ediyorlardı.
Büyükler, ülkedeki bu kurallara bir zorunluluk olarak değil, severek ve isteyerek uyuyorlar, uyulan her kuralın kendi mutluluklarının da bir vesilesi olduğunu biliyorlardı. Bu kuralların, çocuklara da aynı şekilde miras kalması için, bunları söylemek ya da tembih etmek yerine hayatlarına tatbik ediyorlar, hal ve hareketleriyle doğru davranışın timsalleri olarak örnek alınmanın yolunu arıyorlardı. Biliyorlardı ki, sözlerden ziyade tavırlar, çocuklar üzerinde çok daha etkiliydi.
O ülkeye gelip trafik sıkışıklığından kimse yakınmıyordu. Çünkü trafik sıkışmışsa bile bunun nedeninin bir zorunluluktan kaynaklandığını, birinin saygısızlığı veya umursamazlığı nedeniyle olmayacağından emindiler. Hayat pahalılığından da kimse şikâyetçi değildi. Zira kıt kanaat geçinseler bile, para onlar için amaç değil sadece hayati gereksinimlerini karşılamak için gerekli bir araçtı. Zaten, zor durumda kalana yardım etmek en büyük huzur kaynaklarından biri olduğundan, çok da dara düşen olmuyordu.
Ülkelerindeki temel değerleri dünya dillerine tercüme ettirmeye başlamışlardı. Çünkü onların en önemli dertleri daha iyi, daha eğitimli bir insan olup, gelecek nesilleri daha müreffeh ve daha huzurlu bir dünyada nasıl yaşatırız, bunu çevremize nasıl sirayet ettiririz idi. Karşılıksız, çıkarsız ve beklentisiz…
Ne mi oldu? Tabi ki hedeflerine ulaşamadılar. Kem gözler, habis ruhlar, dünyayı maddi ölçütlerle değerlendiren birileri, yıllar içinde geldikleri ülkede fesat yaydılar, kaos çıkardılar. Büyükleri kadın erkek demeden kılıçtan geçirdiler.
Tabi unuttukları tek ama önemli bir şey vardı: İyilik her zaman kazanırdı. Zaten; çocuklar da en az ebeveynleri kadar iyi yetişmişler ve bir müddet gecikecek olsa da, büyüklerine yaptırılmayanları yapacak azim ve inanca sahiptiler…
Hulusi BOZDAĞ
06.02.2018
İzmir