Kapadokya’da Aşk Başkadır
Her şey güzel bir bahar tatilinde başladı. Son bir senedir yorucu bir kitabın Fransızca tercüme işiyle yoğun bir biçimde ilgileniyordum.
Biraz gecikmeli de olsa çeviri nihayet tamamına erdi ve ben de artık güzel bir tatili hak ettiğime karar verdim. Nisan sonlarıydı, güneş taze yüzünü bulutların arasından henüz çıkarmaya başlamıştı. Bu kez tatil rotamı yurt içindeki görülmesi gereken yerlerden birine çevirmeye karar verdim. Hızlı bir planlamayla biletimi aldım ve ertesi sabah Nevşehir’e doğru yola koyulmak üzere hazırlıklarımı tamamladım. Aslında tatile eski bir yeminli tercüman arkadaşım ile birlikte çıkacaktık fakat son anda beklenmedik bir aksilik yaşadığı için benimle gelemedi.
Her yıl on binlerce yerli ve yabancı turist çeken Kapadokya gerçekten de insana, tarihe ve doğaya saygı duymamız gerektiğini hatırlatan muhteşem bir bölge. Birbirinden büyüleyici antik kentleri ve yer altı şehirlerini ağzım kulaklarımda seyrederken etrafımdaki kalabalıklarla iletişimimi tamamen kesmiş gibiydim. Kendimi bütünüyle etrafı saran güzellikleri keşfetmeye vermiştim. Ta ki o kızı görünceye dek… Neyin nesiydi, Özkonak yer altı şehrinin 6. katında karşıma nasıl birdenbire çıkmıştı bilmiyorum ama o an tek düşünebildiğim, ilk görüşte aşkın Yeşilçam filmleriyle birlikte tarihe karışmadığı olmuştu… O andan itibaren tarihin değil insanoğlunun güzellikleriyle ilgilenmeye başladım. Ne mutlu ki ilgim karşılıksız çıkmadı, bir kaç saniye içinde öylesine etkilendiğim kız da dikkatini bana vermişti işte. Ancak ortada önemli bir problem vardı. Kız Macaristan’dan gelmişti ve Macarca dışında benim anlayabildiğim hiçbir dili konuşamıyordu! O anda Macarca yeminli tercüman olmak için neler vermezdim… Öyle ki onun bir Macar ve isminin de Eszter olduğunu bile bin bir türlü güçlükle anlayabildim.
Ancak hiç bir engel tanımayan aşk dil engeline takılacak değildi elbette. Nasıl yaptık, nereye gittik, ne konuştuk hatırlamıyorum ama Kapadokya’da geçirdiğimiz 3 gün neredeyse 24 saat boyunca birlikteydik. Ömrümün en büyülü ve rüya gibi 3 günüydü. Güzel şeylerin sonu çabuk geldiğinden olsa gerek 3 günün sonunda ayrılık vakti tüm acımasızlığıyla gelip çattı. Neyse ki ayrılmadan önce telefon, mail, adres gibi tüm iletişim bilgilerimizi birbirimize vermeyi başardık.
Tatilden döndükten 1 hafta sonra bir mektup aldım. Bu arada Eszter’le iletişimimiz konuşmayı yeni öğrenen 2 yaşındaki çocuklar gibi trajikomik bir biçimde de olsa devam ediyor ve ben ona her gün biraz daha bağlandığımı hissediyordum. Her neyse mektuba dönelim. İletişim çağının bunca alternatifli olduğu bir dönemde posta kutumda bir mektup zarfı görünce şaşırmadım desem yalan olur. Üstelik mektup Eszter’dendi! Eve bile girmeyi beklemeden mektubu alelacele açtım, fakat o da ne! Kâğıdın üzerinde bir tam sayfa yazı vardı ve muhtemelen tamamı da Macarcaydı!
Elbette Eszter’imin zihninden dökülen cümleleri abuk subuk çeviri programlarıyla falan ziyan edemezdim. Anında karar verdim. Telefonumdan arama motoruna Macarca tercüme bürosu yazdım ve çıkan alternatifleri hızlıca gözden geçirdim. Çalıştığım tercüme bürosu Eszter’in mektubu için bana aradığım özenli çeviriyi verebilir gibi görünüyordu. İletişime geçtim ve mektubumun çevirisi bir iki gün içinde elime geçti. İçinde yazılanları elbette burada paylaşmayacağım fakat sadece şu kadarını söylüyorum; ilk gördüğüm andan itibaren, mektubunu okuduğum an da dâhil olmak üzere ona her gün yeniden âşık oluyorum!
Ümit Balcı
Muğla